Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) nedir?

OKB olarak kısaltılan obsesif kompulsif bozukluk; takıntı diye tanımladığımız obsesyonların ve zorlantı diye tanımlanan davranış ya da zihinsel eylemlerimizin birinin ya da ikisinin (obsesyonların ve kompulsiflerin ) bir arada görülme durumudur.  Araştırmalar rahatsızlığın 20-30 yaşlarında ortaya çıkma eğiliminin daha yüksek olduğunu göstermekle birlikte rahatsızlık; çocukluk, ergenlik dönemleri de dahil her yaşta ortaya çıkabilmektedir.  OKB, kendi içerisinde farklı obsesyon ve kompulsiyonları kapsayarak birçok farklı formda karşımıza çıkabilmektedir. Bunlar arasında; kontrol, zarar verme-görme, dindarlık, cinsellik, kirlenme, simetri-düzen gibi başlıklar sıralanabilir. OKB, farklı formlarda karşımıza çıksa da farklı konulardaki temeli aynıdır.  Obsesyon olarak bireylerin zihinlerine irade dışında düşünceler yığılır ve bireyler bu düşüncelerden oldukça rahatsız olmaya başlarlar hatta hayatlarını devam ettiremezler. Bu durumdan kurtulmak ve biraz da olsa rahatlama sağlayabilmek adına kompulsiyonlara başvurur. Bu kompulsiyonlar tekrar eden zihinsel ve davranışsal durumlardır. Fakat zamanla bireyler o kadar çok bu kompulsiyonlara tutulurlar ki bu sefer de kompulsiyonlardan kaynaklı, sürekli bir eylem gerçekleştirmek gibi, hayatlarını aksatmaya ya da sürdüremez hale gelmeye başlarlar.

Bu çerçeveden bakıldığında takıntı haline getirmek, sürekli düşünmek ve bazı eylemlere girişmek acaba aşk kavramıyla ne kadar örtüşüyor?

Yapılan bazı araştırmalar OKB tanısı alanlar ile aşık olan bireylerin beyin aktivitelerinde aynı bölgelerde hareketlenme olduğunu göstermektedir. Yani OKB ya da aşık olduğumuzda aynı nörol ağlar aktifleşiyor. Peki her aşk bir OKB olabilir mi? Aynı bölgeler aktifleşiyorsa öyle olması gerekir fakat böyle bir yorum yapmak tek bir taraftan bakmak olur.  Bazı kesimler romantik ilişkilerde iki farklı OKB türü tanımlamaktadır. Bunlar; ilişkide ilişkinin kendisine yönelik (aşk duygusu halindeyken) obsesyonel düşünme ve partnere yönelik obsesyonel düşüncelerdir.

İlkinde bireyler; karşılıklı sevgi ve ilişkinin kendisi için uygun bir ilişki olup olmaması gibi düşüncelerle boğuşur ve bunun sonucunda onay alma kompulsiyonuna yada ilişkiyi başkalarının ilişkileriyle karşılaştırma kompulsiyonuna girebilir. Diğerinde ise kişi sürekli partnerine odaklanıp partnerinin sosyal becerilerini, zeka düzeyi gibi şahsi özelliklerini sürekli düşünme halindedir. Bunun sonucunda da güvence arama davranışı içerisine girebilmektedirler. Bu iki durum karmaşık olmakla birlikte ilişki içerisinde kontrol altına alınabilecek durumlardır.

Her sağlıklı ilişkide olduğu gibi sağlıklı aşkında iyileştirici etkisi olduğu unutulmamalı ve ilişkilerin sağlıklı zeminlerde sürdürülmesi için gerekli donanıma sahip olamadığımızı düşünüyorsak en yakın uzmandan bu konuda destek alınmalıdır.

Harmoni Psikolojik Danışmanlık Merkezi

Psikolog Songül Güvenç

Önerilen Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir